28 Mayıs 2011 Cumartesi

Yanılmak bazen çok güzeldir...

2006 yılının 14 Mayıs'ında bir taraftar olarak bütün totemlerimi duvara asmıştım.
Taa ki bu sene devre arasına kadar.
Zaten Fenerbahçe ile ilgili mailing gruplarına yazı yazmayı daha önceden bırakmıştım. Yeni iş, blogların kapatılması derken Ayaktopu'na da bir süre ulaşamadım.
Aaa, o da ne? Ben yazmadıkça Fenerbahçe kazanıyor.
İlla ki birşey yazmam gerekiyor ya. Bu sefer tweet'lemeye başladım. Manisa maçında golü yiyince "yandık, bittik" anafikrinde çiziktirip gönderdim. 3-1 oluverdi. Beşiktaş maçında Toraman atınca gene aynı tür tweet. Huoopp, 4. Galatasaray, Antep, Buca. Ben "bittik" diyorum, Alex atıyor, "öldük" diyorum, Lugano, Niang, Semih atıyor.
Sayemde şampiyon olduk yani....
Artık bloguma dönebilirim.
......................................................................................................................

Geçen hafta Sivas seyahatinin yorgunluğu, kutlamalar, iş güç derken bu ilk Ayaktopu yazısı bugüne kaldı.

Bu ilk yazıda borcumu ödemeliyim.

Ben Aykut Kocaman'a hiç inanmadım. Beş sene önceki Konya maçı sonucundaki demeçlerden başlayan, geçen sene başında kulüpte oynanan ve iyice çirkinleşen Daum'u uzaklaştırma operasyonunda istemeden de olsa başrole çıkmasına kadar giden, içinde ayrıca sakat Özer'in transferi, bir Galatasaray'lının futbolun ikinci adamı haline getirilmesi olan birçok nedenden ötürü ben Kocaman'ı sevememiştim.

Üzerine Alex'e yaptıkları tüy dikti ki burada hala tepkimde, tepkimizde haklı olduğumuza inanıyorum. "Tepkimiz" diyorum çünkü Fenerbahçe taraftarlarının da Alex'in arkasında nasıl sağlam durduğunu gördüm. Allah'tan Aziz Yıldırım'ın itiraf ettiği gibi Aykut'a gerekli uyarılar yapılmış. Ve Allah'tan inatçı olduğunu bildiğim Hoca'mız da bu yanlıştan dönmüş. Yoksa bu mucize şampiyonluk gerçekleşmezdi.

("Fenerbahçe'nin olduğu yerde mucize sözü kullanılmaz" değil mi Hocam).

Dedim ya, yanıldım. Evet, kadro ligin çok üzerinde bir kadroydu. Şampiyon olmamız ilk baştan baktığımızda sürpriz olmazdı. Evet, belki de sene başında Aykut nedeniyle kaybettiğimiz eşeği sene sonunda bulduk. Fakat hayatımın hiçbir döneminde "yürüye yürüye şampiyonluğa", ya da "bu kadro hocasız da şampiyon olurdu" söylemlerine prim vermemiş biri olarak 17de 16lık bir galibiyet performansına, gol yenilmeyen iç saha maç bilançosunda Kocaman etkisini yadsımam sadece komik olur.

Skorları da bir kenara bırakıyorum. Geçen sene sonunda dokuz maçlık galibiyet serisinde dahi takomın hiçbir zaman bu kadar ne yaptığını bilen hali olmadı. Biz ikinci yarının sonlarında çok güven veren bir takım ortaya çıktı. Ve şunu samimiyetle söylemeliyim ki, Antep maçında o golü atmasak, ya da Sivas'ta bir kaza olup ligi ikinci bitirsek dahi Aykut Kocaman kendisine bir sene daha şans verilmesini haketmişti.

Helal olsun sana Aykut Kocaman. Ne güzel oldu da şu hayatta bir kere daha yanıldım.

Şimdi seninle Sivas'tan gene Stamford Bridge'e yeni mucizeler(!) yaşamaya...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder