24 Ağustos 2015 Pazartesi

İlk puan kaybının düşündürdükleri...

Yazıma en son söyleyeceğimi en başta söyleyerek başlamak istiyorum. Nani'nin bu kadar güzel top oynadığı, Van Persie'nin maçın başında bu kadar rahat gol atarak skor avantajı aldığımız bir maçta iki puan bırakmak yazıkoğlu yazıktır. 

Ve tabii ki de bu kayıp iki puan Hoca'nın eksi hanesine yazar. Ama ortada dolaşan öyle yılbaşına kadar zaman tanımalar, stajyer hocalıklar gibi bence artık önünü almak için SPK kapsamında cezalandırılması gereken yıkıcı eleştirilerin işaret ettiği trajik bir durum ortada yoktur.

Aynı satırları yazanların Perşembe akşamı Nani'ye "ikinci Krasiç vakası" yakıştırması yaptıklarını unutmayalım.

İlk antrenman maçından beri ne oynamaya çalıştığının sinyallerini veren bu kaliteli futbolcu topluluğunun birkaç fine-tuning ve zaman katalizörlüğü altında istenen düzeye gelmesi kaçınılmaz olacaktır.

Dün ilk yarıdaki etkisizliği bir yanda Mehmet Topal ve Jozef'in benzer oyuncular olup benzer görevler almalarıyla birlikte diğer yanda Alex wanna-be Diego'nun halı saha kıvamındaki futboluna bağlıyorum. Yanlış anlaşılmasın, Mehmet ve Jozef'in benzer oyuncu olmaları ikisinin aynı anda oynamalarına engel teşkil ettiği gibi bir söylemim yok. Sergen'le Tümer pekala beraber oynayabilir.  Ancak dün gece Mehmet ve Jozef karbon kopya futbol oynayıp, ikisi toplam "1" ederken, Diego'nun iki forvet arkasında ancak "0" verim vermesiyle birlikte bizim dört kişilik orta sahanın güç olarak ikiye düştüğüne şahit olduk.  

Fenerbahçe bana göre şu anda çok klasik bir "10 numara" problemi yaşamaktadır. İkinci yarıda bir forvetin çıkması ve bir orta saha oyuncusunun girmesi ile oyundaki dengenin kurulması, orta sahanın kalabalıklaşması ile birlikte Diego'nun 10 değilde 9,5 numaralı formayı giymeyi başlamasından kaynaklandı. Ancak tabii ki de "bir Alex değil" Diego 9,5 numaralı formayla halefine nazaran son derece etkisizdi. Bulunan iki pozisyon da Topal'dan ayrılıp kaleye daha yakın oynayan Jozef'ten geldi zaten.

Fenerbahçe'nin bugün elindeki forvet silahları geçmişteki örneklerden çok farklı olarak ne Kezman kadar mücadele etmekten yoksun, güçsüz, ne Semih kadar yavaş, ağır, ne Nobre kadar yeteneksiz, ne de Guiza ile Emenike kadar etkisiz, katastrofik oyunculardır. Şu anda Türkiye Ligine en uygun santrfor tipi olan Fernandao ile "arife tarif" gerektirmeyen Robin Van Persie sarı-lacivert renkleri giyerken, kadro tamamıyla bu iki güç üzerine şekillendirilmeli, 9,5 numaralı yarım forvetler yaratılmaktan imtina edilmelidir. Parreira'nın tek amacı bu ikiliyi maksimum dakika oyunda tutabilmek olmalıdır. Dolayısıyla iki forvet arkasında oynarken orta sahanın direncini de düşüren Diego asla ilk onbirde düşünülmemelidir.

Sonuç itibarıyla Diego yerine Ozan ya da Alper'in monte edilmesiyle birlikte Rizespor maçının o özellikle ilk yarısında hissedilen etkinsizliğin azalması, takımın gerçek kanat oyuncularına kavuşmasıyla hücum varyasyonlarının da çoğalacağını düşünmekteyim.

Son bir cümle olarak şunu da eklemek isterim ki yönetim şu anda bir sağ açık transferi peşindeyken asıl ihtiyacı olan kaleci ve stoper pozisyonlarını ihmal ederek önemli bir yanlışa imza atmaktadır. Fenerbahçe taraftarının, hele geçen sene sadece kaleci performans farkı nedeniyle kaçan şampiyonluğun da etkisiyle, Volkan'a sabrı kalmamıştır. Stoper de ise Ba ve Alvez son derece yavaş kalırken, yeni transfer Kjaer hiç güven vermemektedir.


17 Haziran 2015 Çarşamba

Aziz Yıldırım'ı yenmeden Başkan olunmaz.

Fenerbahçe'nin son Genel Kurulunda, Ali Koç geleceğe yönelik olarak başkanlık isteğini ve adaylığını açıkladığında salondaki coşku görülmeye değerdi. Bu heyecana Aziz Yıldırım'ın da alkışlarla destek verdiğini görmek bir çok Fenerbahçe'liyi memnun etmiş olsa bile umuyorum Ali Koç için aldatıcı olmamış, O'nu gerçeklerden uzaklaştırmamıştır.

Kendisini Fenerbahçe ile özdeşleştirmiş, Fenerbahçe'yi hayatının ve kişisel ihtiraslarının odağı haline getirmiş, camianın bütün birimlerini çeşitli yöntemlerle kendi hükmü altına almış, 18 senelik başkanlık döneminde kulübün bütün hücrelerini istila ederek tepkisiz, duygusuz, ruhsuz bir robot yaratmış Aziz Yıldırım'ın "sözde" desteği ile kulüp yönetilemez.

"Fenerbahçe için içeride yatmak" gibi bir spor kulübüyle bağdaşmayacak bir konsept ortaya çıkarmış, Fenerbahçe'ye hizmet edenleri "içeride yatanlar" ve "içeride yatmayanlar" gibi bir kategorizasyon içine sokmuş, "içeride yatmış olmayı" bir futbolcuyu yüceltmek için argüman olarak kullanabilmiş Aziz Yıldırım, ister "aklanmış" olsun, ister mahkeme kararı ile başkanlıktan düşürülmüş olsun, Fenerbahçe'yi yönetme sevdasından vazgeçmeyecektir.

Zaten mahkemelerde aklanmış bir Aziz Yıldırım'ın artık kendi evinin bir oyuncağı olarak gördüğü Fenerbahçe'nin yönetiminden uzaklaşmak için en ufak bir motivasyonu olmayacak, tam tersi kendini zincirlerinden kurtulmuş olarak düşüneceği için daha dengesiz, daha agresif, daha pervasız ve daha faşist bir yönetim tarzıyla Fenerbahçe'yi şimdiye kadar soktuğu belalar yetmezmiş gibi çok daha büyük kaos ortamlarına sürüklemek üzere dümen başında olmaya devam etmek isteyecektir. 

Böyle bir "aklanma" durumunda bırakmayacağının sinyalini Ali Koç'u alkışladıktan bir gün sonra gene Fenerbahçe kongresinde "10 yıl daha burada kalırım" diyerek vermiştir. 

Özal-Akbulut analojisini hepimiz hatırlarız. Allah korusun, mahkemeden olumsuz bir sonuç çıkması durumunda ise Aziz Yıldırım "sandıkta devrilmemiş" bir duayen başkan olarak o koltuğa oturacak her kişinin başında Demokles'in Kılıcı gibi sallanacak, o günkü başkanı kendi sözlerinin dışına çıkmayacak bir Akbulut gibi davranmaya sevkedecektir.  

Zaten benim tanıdığım Aziz Yıldırım Ali Koç'un başkan adaylığı açıklamasından sonraki coşkuyu kendine karşı bir hareket olarak algılamış ve gereken notları almıştır bile. 

Ali Koç tabii ki de istediği taktirde o koltuğa oturacaktır. Ancak o koltuğun gerçek mazbatasını almak için er ya da geç sandıkta ya Aziz Yıldırım'ın kendisi ya da Aziz Yıldırım'ın işaret ettiği bir aday ile karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdır.

Aziz Yıldırım desteğiyle Fenerbahçe'de başkanlık yapılamaz. Sonuçta Aziz Yıldırım'ı sandıkta yenmeden Fenerbahçe'yi yönetebilmek asla mümkün olmayacaktır.