15 Ocak 2011 Cumartesi

Yeni felaketlere pupa yelken

Devre arası normal, ilk devreyi hesapların dışında kötü geçirmiş bir kulüpte yaraları sarma sürecidir. Bu dönemde yanlışların nerelerde olduğu gözden geçirilir, takıma moral, fizik kondisyonu depolandırılır, gerekirse transferlerle eksikler giderilmeye calışılır.

Ama dedik ya, bu süreç sadece normal kulüpler için geçerlidir. Konu Fenerbahçe gibi diktatörlükle yönetilen, teknik kadrosu yetersiz ve bilgisiz, camiası kaos fetişisti diye tabir edilebilecek kadar duygusal olan kulüpler olduğunda devre aralarında bu kulüplerin taraftarları farklı işkencelere maruz kalır, sabırları olmadık söylem ve aksiyonlarla zorlandıkça zorlanır.

Mesela kulübün 13 yıllık başkanı, sanki 13 senedir o kulübü başka biri yönetiyormuş gibi, bir "futbolcuya dayalı düzen" diye adlandırılan ne idüğü belirsiz, içi boş bir mazeret uydurup takımın başarısızlığını ikinci yarıda bu kulüp için en ön cephede savaşacak olan futbolculara yamamaya çalışır.

Oysa aynı başkan Haziran ayında "takımın başında Aykut Kocaman'ı görmek istiyorum" diye demeç veren takımın ikinci kaptanını görmezden gelir, ama yetersiz teknik direktörünün "adamın arkasına saklanıyor" diyerek suçladığı takım kaptanı ve en değerli futbolcusunu bu "futbolcuya dayalı düzen" ağırlığının töhmeti altında bırakmaktan geri kalmaz.

Takımın bir futbolcusu teknik direktörünü küçük düşürücü, ama aslında içten içe doğru olduğu bilinen, cümlelerle basın önünde eleştirir, sonra tatiline gider, tatilinde uyması gereken kurallara uymaz ve aradan bir ay geçtikten sonra bu futbolcunun durumu teknik direktöre sorulduğunda "bilmiyorum, ondan bir yaklaşım bekliyorum" cevabı çıkabilir. Sonra da çaresizlikten ilk maçta bu adam formayı sırtuna geçiriverir.

Kadronun ele avuca sığmaz, şımarık ama yetenekli olduğu kimse tarafından yadsınmayan bir futbolcusu ile bu futbolcuyu yönetmeye çalışmak yerine yolları ayırma kararı alınır. Ezeli rakipler kendi futbolcularının Fenerbahçe'de oynamaması için türlü ibarelerle kontratları süslerken, Fenerbahçe bu futbolcunun kontratını, ezeli rakipilgisini bile bile, fesheder ve kendi eliyle en büyük rakibine milli futbolcuyu teslim eder.

Takımın iki sene önceki gol kralı, eldeki tek Türk forvet oyuncusu, takımını defalarca kurtarmış olmasına rağmen satış listesine konur. Üstelik en iyi anlaştığı takımın yıldız futbolcusu ile beraber bir 90 dakika oynamadan bu aksiyon alınır.

Bu kulübün teknik direktörü kendini medyaya temiz ve dürüst bir karakter olarak lanse etmiştir. Özellikle beş sene önce hakem ahatasıyla kaybedilen bir Fenerbahçe maçından sonra "artık bu işi bırakıyorum" demesi, konu Fenerbahçe aleyhine bir gelişme olduğu için, medyadan çok alkış toplamıştır.Ama sene başında Daum'un gönderilip kendisinin işbaşına getirilme sürecinde bu müthiş karakter istifa etmemeyi tercih edip bu çirkin komedinin parçası olabilmiştir. "Başarısız olduğumda kendim giderim" diye konuşan teknik direktörü için Fenerbahçe'nin üçüncü lig takımına yenilip sıfır puanla kupadan elenmesi başarısızlık olarak addedilmez.

Bu taraftarın bu yaşananlardan, başkanından, teknik direktöründen, sözlerine "aslında Aykut iyiniyetli ve doğru şeyler yapmaya çalışıyor" diye başlayan yöneticisinden ne kadar bıktığını bilmiyorum söylememe gerek var mı?

Sevgili Alex, ne olur git. Sözleşmeni sakın uzatma. Her ne kadar bu adamlar bizi temsil etmiyorlarsa da biz malesef gönülden bu renklere bağlandık, kurtuluşumuz yok. Sen kurtul, adın bu adamlarla beraber anılmasın. Sonunda sana öyle şeyler yaparlar ki yemin ederim hiç haketmemene rağmen bir Alkmaar maçı faciası daha yaşarsın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder