12 Temmuz 2010 Pazartesi

Ve bir Final sabahı klavyemden dökülenler...

Ve yeni bir Dünya Kupası final gününe uyandık.

Benim için dört yılda bir yaşanan şölenin zirvesi. İşin en güzel tarafı finaldeki iki takımdan biri, birçok kişi için sürpriz ama benim için değil, her uluslararası futbol turnuvalarında gönlümn şampiyonu Hollanda. İlk seyrettiğim finalin haketmeyen kaybedeni. Gönül isterdi ki bu turnuvanın en güzel futbol oynayan takımı da Hollanda'nın rakibi olsun. Ama olmadı. İspanya hakederek kazandığı bir maç sonunda finale çıkan diğer takım oldu.

Seyredeceğim dokuzuncu Dünya Kupası olacak. Sekiz finalin sadece üçünde (1990, 1994 ve 2006) tuttuğum takımlar kazanmışlar. "Gönül" açısından çok iyi bir bilanço değil bu. Bu kötü bilançonun en büyük sorumluları final kaybetme rekortmeni ve diğer gönüldaşım Almanya. Seyrettiğim finaller arasında bir takımın bu kadar favori ilan edilip diğerinin "underdog" kaldiği tek eslesme hatırlıyorum; 2002 Brezilya-Almanya finali. O maçı beklenildiği gibi Brezilya rahat rahat kazanmıştı.

Hollanda'nın yarı finale çıkacağını daha turnuva başlamadan biliyordum. yarı finale kadar yolunda sadece Brezilya vardı. Dunga'nın "keklik" Brezilya'sı. O maçta 1994 ve 1998 yıllarıondaki maçların hatırına şansın ve ilahi adaletin Hollanda'nın yanında olacağını hesaplamıştım. Öyle de oldu. Uruguay'ın fransa grubunda birinci, İngiltere'nin ise kendi grubunda ikinci olması ile Hollanda'nın finale çıkacağını düşünmeye başladım.

Çok şükür, gördüm bugunleri.

İngiltere'nin son saniye golü ile grubundaki liderliği kaybetmesi, Brezilya maçındaki ilahi adalet, Uruguay maçındaki ofsayt gol ve hatta Hollanda'ya finali dar edecek Alman panzerinin elenmesi...

"Kupa Hollanda'yı istiyor".

Bugün Hollanda o kupayı almalı. çünkü oynanacak futboldan bağımsız hakeden takım Hollanda. Hollanda bu kupayı tarihiyle hakediyor. 1974 ve 1978 finallerinde, 1998 yarı finalinde haksız kaybeden olmakla...Yaklaşık 40 senedir futbola getirdiği yeni anlayışla...Dünya'daki gelmiş geçmiş en iyi futbolcuları ve teknik direktörleri yetiştirmekle...Renkleriyle, ve en önemlisi tribündeki dünya güzeli kadınlarıyla...Coşkusuyla, milliyetçiliğiyle...

Ve 2010 Dünya Kupasında elemeler dahil oynadığı 14 maçın 14ünü de kazanarak hakediyor.

Hakediyor, hakediyor, hakediyor...

Rakibinin de hakettiği birşey var; Saygı. Çok güzel oynatayabiliyor bu ayaktopunu, isteyince. Ama lütfen...

Bu bir Dünya Kupası arenası. Burada "ben bir jenerasyon yakaladım" diye kupa alınmamalı. Yıllarca ter akıtmak, uğraş vermek gerekmeli. Finalin son dakikasında topunun direkten dönmesi, rakip topa değmeden gol atmak, düşmek, kalkmak, geride kalmak ve sonra tekrar oraya uzanmak gerekiyor. Belki de jenerasyonlar bekleyerek, ama bu arada hep üreterek.

İspanya bunların hiçbirini yapmadı. Muhtemelen dört yıl sonra ortada olmayacak bir jenerasyon yakalayarak bu tarihi kupayı almaya çalışıyor. Geçmişe baktığımızda yarı finalleri yok. Dünya furboluna hediye ettiği futbolcu ve teknik direktör sayısı bir elin parmaklarını geçmez.

Bu kupayı kazanmak bu kadar kolay olmamalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder