13 Temmuz 2014 Pazar

Dört sene sonra yine "İlahi Adalet" peşinde...


Bir Dünya Kupası final sabahına daha uyanabilmek...

Beş yaşında olmama rağmen 1974’ü hatırlayamıyorum. (O Cruyff’u finalde nasıl hatırlayamam! 1973’de onunla beraber Ajax’tan Barcelona’ya transfer olduğumu hatırlıyorum oysa) Bugün benim için onuncu final, yani benim dünyam bugüne kadar dokuz kere durmuş, bugün bir daha duracak...

Dokuz finalde sadece üç kere sevinmişim. 1990’da Almanya, 1994’te Brezilya ve 2006’da İtalya ile. Gönül bilançom felaket anlayacağınız. Dokuzda üç. 74’ü hatırlayabilsem, biliyorum 10’da üç olacak. Bu kötü final bilançomun nedenleri Dünya futbolunda Cruyff’lardan, Neeskens’lerden beri tuttuğum Hollanda ve Beckenbauer’lardan, Gerd Muller’lerden beri gönül verdiğim Almanya. Biri iki, diğeri üç defa kupa şanslarını finalde gözümün önünde çöpe atmışlar.
.................................................................................................................................................................

Bu sene finalin adayları daha turnuva başlamadan adeta bağırıyordu. Hem fikstür avantajının, hem de kupanın kendi kıtasında oynanmasının verdiği coğrafi avantajların önünü sonuna kadar açtığı Arjantin’in, Messi figürü ile birlikte finalin ilk ismi olacağı belliydi. Bir Güney Amerika takımının da karşısına mutlaka Avrupa’dan bir aday çıkacağı, bu adayın 2002 yılından beri futbolunu tekrar üst düzeye çıkartan, işin ilginç tarafı “güzel” futbol oynayarak 21. Yüzyılın bütün turnuvalarına damga vurmuş Almanya olması muhtemeldi.

Tabii Hollanda’nın İspanya’yı darmadağın ederek turnuvaya başlamasıyla birlikte bir gönül kayması yaşamadım değil. Acaba bir rüya final görebilir miydim? Bunun için Hollanda’nın 1978 finalinin rövanşını alması yeterli olacaktı. Çok istediğimi söyleyebilirim, maalesef olmadı. Herkesin favorisi Brezilya’nın en iyi ihtimalle yarı finalde Almanya’ya eleneceği de belliydi. O kadronun bu kupanın üstesinden gelmesi imkansızdı. Almanya yarı finaliyle turnuvaya “honorable exit” yapacak olan Brezilya, ortaya çıkan tarihi skor nedeniyle ortada ne “honour” bıraktı, ne de başka birşey.     
..................................................................................................................................................................
Dört sene önce gene bir final sabahı klavyemden dökülenleri okuyorum...

“Bugün Hollanda o kupayı almalı...Hollanda bu kupayı tarihiyle hakediyor. 1974, 1978 finallerinde, 1998 yarı finalinde haksız kaybeden olmakla...Yaklaşık 40 senedir futbola getirdiği yeni anlayışla...Gelmiş geçmiş yetiştirdiği futbol adamları ve futbolcularıyla...
...Dünya Kupası “ben bir jenerasyon yakaladım” diye kazanılmamalı. Yıllarca ter akıtmak, uğraş vermek gerekmeli...Finalin son dakikasında topunun direkten dönmesi, finalde rakibin ayağı topa değmeden gol atabilmek, düşmek, kalkmak, geride kalmak ve sonra tekrar oraya uzanmak gerekiyor...”

Bu sene de aynen dört sene önce olduğu gibi futbolun Nirvana noktasında “İlahi Adalet” arıyorum. Dört sene önce o “İlahi Adalet”e ulaşamadım, ama bu sene elde etmek istiyorum. Bir tarafta sekizinci finaline çıkan, oynadığı yedi finalde üç kupa kazanabilmiş, istatistiksel olarak Dünya Kupasının en başarılı takımı olmakla birlikte 7-1 yendiği Brezilya’dan ve hatta İtalya’dan dahi daha az kupa kaldırabilmiş, Avrupa’da ve Dünya’da oynadığı son dört turnuvada minimum yarı final görmüş, günümüzün “güzel” futbol temsilcisi Almanya. Diğer tarafta ise 1978-1990 arasındaki 12 senelik period dışında Dünya Savaşı sonrasında bu kupada yarı final dahi görmemiş, Kempes’li jenerasyon sonunda sadece Maradona ile Dünya Kupalarında kendisini gösterebilmiş, Güney Amerika’da her zaman Brezilya’nın gölgesinde kalmış bir Arjantin.

Düşünebiliyor musunuz? Bugün Arjantin kazanırsa bu iki takımın Dünya Kupası sayısı eşitlenecek.

“İlahi Adalet” bu olmamalı. Almanya bugünlere tırnaklarıyla kazıyarak ulaştı. Finalde çizgiyi geçmeyen top “gol” olarak karşı takımın hanesine yazıldı. Üç kere üstüste final oynadı, ilk ikisini kaybetti, yılmadı, üçüncüyü aldı. Futbolu 2000lere doğru karanlığa gömüldü, yepyeni bir jenerasyon yarattı. Brezilya’ya aylar önce kamp yapmak için futbol köyü inşa etti. Sonuçta Almanya bu kupayı sadece tarihi başarıları ile değil, oynadığı futbolla, futbola yapmış olduğu yatırımlarla da haketti.

“İlahi Adalet”i artık bu sene görmek istiyorum.

Kaldı ki Brezilya’nın kendi sahasında, ciğerinin içinde ezeli rakibi Arjantin’in kupa kaldırmasının da iki taraf içinde hakedildiğini düşünmüyorum. Alejandro Sabella adındaki isimsiz ve bugüne kadar başarısız bir teknik direktörün, sadece savunma futbolu oynatıp, bir süperstarın sırtında bu kupayı ezeli rakibinin kalbinde kaldıramaması gerektiğine inanıyorum.  

Sözlerimi dört sene önce ne dediysem aynı cümleyi yazarak bitiriyorum;

“Bu kupayı kazanmak bu kadar kolay olmamalı”.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder